içinde durmak

içinde durmak

итын

Турецко-адыгский словарь. - Майкоп, Адыгейское книжное издательство.. . 1991.

Игры ⚽ Нужна курсовая?

Смотреть что такое "içinde durmak" в других словарях:

  • dolanıp durmak — sürekli olarak aynı yerde gezinmek Dolap beygirinin en büyük şansı gözlerinin bağlı olmasıdır; böylece aynı çember içinde dolanıp durduğunun farkında olmaz. A. Ümit …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • nefesi durmak — 1) ölmek Nabzı durdu, nefesi durdu galiba. Y. Z. Ortaç 2) mec. şaşkınlık içinde kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüzmek — 1. i, er 1) Derisini çıkarmak, derisini soymak 2) hlk. Çok para istemek Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek 2. nsz, er 1) Kol, bacak, yüzgeç vb. organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • boş — sf. 1) İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler. A. Gündüz 2) Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal Boş kadro. 3) Yapılacak işi olmayan, işsiz… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dinmek — nsz, er 1) Sona ermek, bitmek, durmak Gözyaşlarım dindi, ferahladım, eski hayatıma kavuştum. Y. K. Beyatlı 2) Kar ve yağmurun yağması, rüzgârın esmesi kesilmek veya durmak Dinmiş lodosların uğultusu içinde / İstanbul u dinliyorum, gözlerim kapalı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • duraklamak — nsz 1) Hareket durumundayken kısa bir süre için durmak veya arada bir durmak Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı / Bir dakika araba yerinde durakladı. F. N. Çamlıbel 2) mec. Bir süre ses çıkarmamak, bir şey söylememek, duraksamak, tereddüt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gezinmek — nsz 1) Eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek, dolaşmak, seyran etmek Başı bir düşünceyle ağırlaşmış gibi öne düşük, elleri cebinde, geziniyordu. P. Safa 2) Belirli bir çevre içinde gezip durmak Bir akşam rıhtım boyunda geziniyordum. S. F.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yabancı — sf. 1) Başka bir milletten olan, başka bir milletle ilgili olan (kimse), bigâne, ecnebi Bu toprak bizimdir, içinde yabancının işi yok. R. E. Ünaydın 2) Aileden, çevreden olmayan (kimse veya şey), özge Ben, yabancı bir adam, neme lazım, hiç sesimi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • boğaz — is. 1) Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir. Ö. Seyfettin 2) Şişe, güğüm vb. kaplarda ağza yakın dar bölüm Şişenin boğazı. Testinin boğazı. 3) İki dağ arasında dar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • debelenmek — nsz 1) Bir acının etkisiyle veya bir baskıdan kurtulmak için çırpınmak Polisler bu arada, kurtulmak için çırpınan ve debelenen Sadi nin ceplerini arıyorlardı. T. Buğra 2) Çırpınmak, tepinmek, kımıldamak Gözüm, yerde ters yüz edilmiş debelenen bir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • söz — is. 1) Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil 2) Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük 3) Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi Yer yer… …   Çağatay Osmanlı Sözlük


Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»